24 Aralık 2008 Çarşamba

ORTAKÖY



18 yaşıma kadar Ortaköydeki okullarda okudum. Hayatta hep önemli bir yer tuttu Ortaköy bende. İlerki zamanda fırsat olursa anlatırım.


Fotograf Nuri Bilge Ceylan'dan.

IRAK

Aşağıdaki yazı Iraklı Layla Enver tarafından yazılmış...
Bende Serdar Akinan'dan okudum.
Sahte 1915 trajedilerine gönül bağlayanların, bugün kü gözlerinin önündeki hadiseler karşısında, körlükleri takdire şayan.


Irak’ta “Ba’ad Harab Al-Basra?!” diye bir halk deyişimiz vardır.Nasıl tercüme edilebilir bu deyiş? Tam olarak şu anlama gelir: “Basra harap olduktan sonra mı?” Harap kelimesi Haraab olmak fiilinden gelir, anlamı ise işlev gören bir şeyin yıkılması, onarımı imkansız hale gelmesidir. Harban sıfatının anlamı; zarar görmüş, yıkılmış, çalışmayan, işlevsizdir. Tek başına yazıldığında Harraba, bir şeyi kullanılamaz hale getirmek anlamına gelir. Bu deyim bir şeyleri itiraf eden, özür dileyen ya da büyük hasara yol açan bir yanlışı düzeltmeye çalışanlara yöneltilir. Irak halkı böylesi durumlarda “Basra yıkıldıktan sonra mı?” deyişini kullanır. Bu bağlamda eski Beyaz Saray sözcüsü McLellan ve bir CNN muhabiri sonunda Irak üzerine yapılan haberlerin gerçeklikten uzak olduğunu itiraf etmiştir. Bir başka deyişle, hepsi alçakça yalan söylemiş...

CNN muhabiri devlet imajının zedelenmemesi için bu tarz yanlı yayınlar yapmak “zorunda” olduklarını ekledi. Affedersiniz, şimdi kendimi daha mı iyi hissetmeliyim? Beş lanet yıl boyunca, hayır! 18 yıl boyunca, yalanları satın aldınız ve birdenbire hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığını itiraf ettiniz ve benden kendimi iyi hissetmemi mi bekliyorsunuz? Ne yapmamı bekliyorsunuz? Dürüstlüğünüz için sizi kucaklamaya mı koşayım? Ya da yıkılmış hayatlarımızı ve tıka basa dolu mezarlıklarımızı unutmamı istiyorsunuz belki de! Ya da belki, bu lanet olası ikiyüzlülüğünüze karşın “güzel, her şeye rağmen bugün Amerika’da iyi insanlar var. Gerçekte suç bizimdi, onlar mecbur kaldılar...” dememi bekliyorsunuzdur. Aman, ne saçmalık!Saçmalığınız sınır tanımıyor!

Bunlar bir yığın onursuz yalandan başka bir şey değil! Aynı şeyi Vietnam’da da yaptınız. 10 yıl boyunca onca katliam ve vandalizmden sonra, ellerinize çiçekler ve barış simgeleri alarak sokaklara çıktınız ve “zavallı” Vietnam için ağladınız. Tepki göstermek için kahrolası 10 yıl beklediniz. Ve sadece cesur çocuklarınız ceset torbaları içinde geri döndüğünde ve onları saymaya yetişemediğiniz noktada büyük şişko kıçlarınızı kaldırdınız. Bütün bu 10 yıl boyunca, napalmlerden yanmış çocukların resimleri sizi harekete geçiremedi, hayır kımıldatmadı bile.

Çok “cool” olduğunuzu düşünerek Woodstock’larda (toplu eğlencelerde) şarkı söylemekle o kadar meşguldünüz ki, aksine kafası bellenmiş bir grup gerizekalı moron’dan başka bir şey değildiniz, halen de değilsiniz. Ve bir şeyler mi öğrendiğinizi düşünüyorsunuz? Hiçbir şey öğrenmediniz ve asla öğrenemeyeceksiniz. Siz sadece zor yoldan öğrenirsiniz, kıçınıza tekme yiyince ve insanlar sizin dilinizden konuşunca bir şeyler öğrenirsiniz. Bu da ancak çürümüş kulaklarınızı açıp dinlediğinizde olur. Halk olarak probleminiz, birçok kez deneyimlediğim gibi, ne insanlıktan ne laftan ne de medeniyetten anlarsınız. Anladığınız tek dil şiddettir. Bu yüzden kullanabildiğiniz tek dil de bu!

“İyi bir Müslüman” olarak Peygamber’in şu cümlesini takip ediyorum: “İnsanlarla anladıkları dilden konuşun.” Ve şimdi de gelip bize her şey bir hileydi diyorsunuz. “Ba’ad Harab Al- Basra?!” Ya awlad el Kelp. Ama köpekler sizinle karşılaştırılmayacak kadar soyludurlar. Siz köpek bile değilsiniz. Hayvan olamayacak kadar aşağılıksınız. Aşağı... Çok aşağı... Siz pislik ve parazitsiniz.Tanrım, bu fahişe çocuklarının, “ya awlad al sharmoota”, ikiyüzlülüğünden nefret ediyorum. Binlerce fahişenin çocukları, sizin becerilmiş McLellan’ınız ya da CNN’iniz 3 milyon dul ile evlenecek mi? 5 milyon öksüzü doyuracak mı? 5 milyon mülteciyi evlerine geri döndürecek mi?Yasadışı kitle imha silahlarınız nedeniyle kanser olan hastalarımızı tedavi edecek misiniz? Ya da bombalarınız nedeniyle insanlardan kopan binlerce uzvu yerine koyabilecek misiniz? Ya da itiraflarınız 1 milyondan fazla ölüyü diriltecek mi? Ya da 7000 yıllık tarihsel kalıntılarımızı, evlerimizi, binalarımızı, tarlalarımızı, altyapı tesislerimizi, elektiriğimizi, suyumuzu onarabilecek mi? Ya da belki bu kısa ömürlü sahtekârlığınızla suçu üstlenmeniz, şimdi sayenizde bizi yöneten sekter, patolojik, sarıklı pislikleri silahsızlandıracak mı?

Bu yazıyı bitiremeyecek kadar sinirliyim... Bitirecek bir şey de kalmadı... Sizi şerefsizler. Sizden tüm kalbimle nefret ediyorum...Hepinizden!

23 Aralık 2008 Salı

KIŞ. HEM SOĞUK. HEM GÜZEL.. HAYAT GİBİ.


Hava bu aralar epey soğuk. İnsanın içi üşüyor. Amma velakin, kış'in kendine ait bir estetiği var. Fotograf Nuri Bilge Ceylan'dan.

21 Aralık 2008 Pazar

ÖZÜR KAMPANYASINI DÜZENLEYENLERİN TUTARSIZLIĞI

Dün okuduğum bir yazıyı paylaşmak istedim...

İLBER ORTAYLI
21.12.2008

Özür kampanyasını yürütenler, bu özrün neyi kapsadığını ve mahiyetini kendi aralarında da tutarlı biçimde izah edemiyorlar.

Önce soykırımdan bahsedildi. Tepki sert oldu. Derken birileri Nobel sahiplerini, tarih ilmine vukufları tartışmalı bir sürü fizikçi, kimyager vs. gibi seçkin bilim adamlarını toparlayıp “Soykırım değilse de o zamanki devlet adamları bu işi tertiplemiş, suçu onların üstüne yüklerseniz siz kurtulursunuz” demeye gelen bir bildiri yayımlıyorlar. Burada bir pazarlığa gidildiği açıktı. “Bak, Nobel kazanmış akıllı adamlar sizin lehinize hafifletmeye gidiyorlar, gelin şunu kabul edin” dendi. Bu şahane fikri herkes de tasdik edecek zannedildi.

Zaten Berlin, Wansee’de nihai çözüme karar verenler de Alman halkına pek bir şey sormamış görünüyorlardı. Oysa bu gelmiş geçmiş Alman nesillerini jenosid suçundan aklayamazdı tabii. Jenosid bir grubun suçu olmuyor. Arada muhtelif görüşler ortaya kondu, en sonunda özür dileme işine karar verildi. Bu arada Taner Akçam’ın derin arşiv tetkiklerinden(?) söz edip, bunları görüp de soykırım tezi kabul etmeyenlerin ahlaksızlığından bahseden bir yazı da çıktı. Şimdi de özür dileme kampanyası başladı. Özrün neyi kapsadığını ve mahiyetini kendi aralarında da tutarlı bir şekilde izah edemiyorlar. Görüşler muhtelif, hatta eskiden görüşlerinde bir uzlaşmaya varmış gibi olanların da şimdi kampanyaya katılmayı reddettikleri ve kendilerine göre görüşler ileri sürdükleri anlaşılıyor. En önemlisi de “Yapanlar başka, biz başkayız” sözü. Bununla hiçbir yargı organını ikna edemezsin, siz onların torunlarısınız. Kampanyayı götürenler bu tutarsızlığın farkında mı acaba? Hiç değilse köşeli ve teferruatlı tekliflerle değil, açık bir görüşle kamuoyu önüne çıkmaları gerikir.

Büyükelçilerin tepkisini doğru buluyorum. Çünkü yaşadıkları hayat ve konumları da böyle bir tepkiyi gerekli kılar. Özür teklifçileri arasında imzası olan emekli bir büyükelçinin beni ikna edemediğini söylemeliyim. Bir kişi bulunduğu yerle ve yaptığı işle söyledikleri arasındaki tutarlılığa dikkat etmelidir. Üçüncü bir grup çıktı. Faruk Loğoğlu arkadaşlarına katılmıyormuş çünkü görüşlerini yeterince sert bulmuyormuş. Eski dışişleri bakanımız, büyükelçi İlter Türkmen ise ifade hürriyetinden bahsediyor ve bu yüzden tepki gösteren arkadaşlarına katılmadığını söylüyor. Ben o bildirinin ifade hürriyetine karşı olduğunu zannetmiyorum. Birilerini ayıplamak sansür koymak değildir.

Anlaşılan o ki, büyükelçi Gündüz Aktan’dan sonra bu konuya hukuki ve tarihi boyutlarıyla yoğun olarak yaklaşan bir üstadı çok arayacağız. Her şeye rağmen tepkilerin hukuka riayet ve üslup içerisinde yapılması icap eder. Rastgele çıkışların hiç kimseye bir şey kazandırmayacağını bilmek gerekir.

3 Eylül 2008 Çarşamba

KLASİKLERDEN 1


Burada bazı bazı beğendiğim yazı/çizi/şiir/karikatür den örnekler yayınlayacağım. 1nolu cikuq a kısmetmiş.

27 Ağustos 2008 Çarşamba

resimli


yayasdsvsdavbd vdf