19 Ekim 2009 Pazartesi

ÜNSAL OSKAY'I KAYBETMEK




Hayata anlam katan, onu çekilir kılan bazı şeyler var. Yoksa sabah erken kalmak, işe gitmek, sevdiğin birini kaybetmek nasıl çekilir ki.
Ünsal Oskay öyle insanlardan biriydi. Aynı toprağın, aynı milletin, aynı kültürün, insanı olduğum için gurur duyduğum insanlardandı. Hiç bir dersine girme imkanı ve şansım olmadı. Kendisini görmedim ve muhtemelen bu dünyada hiç görmeyeceğim. Ama bu millete değer katan vicdanlı, sosyalist, kompleksiz, onurlu insanlardandı.
"Siyasilerin ve medyanın sizlere sunmuş olduğu hayatı beğenmiyorsanız, kendinize Dostoyevsky'den, Sartre'dan, Camus'den, Rousseau'dan oluşan bir hayat kurun",
demiş biridir.
"20 yaşına gelmiş ve Marx okumamış biri eşşektir. Marx okuduktan sonra marxist olmamış biri eşşoğlueşşektir"
Allah rahmet eylesin. Nur içinde yat.

19 Haziran 2009 Cuma

NE OLDUM DEMEYECEKSİN NE OLACAĞIM DİYECEKSİN


Çakal Carlos'tan selam var
Biz antin kuntin işlerle 'gündem' diye uğraşa duralım. Express dergisi, şahane bir gazetecilik örneği vererek müthiş bir görüşmenin kayıtlarını yayınladı.'Çakal Carlos' lakabıyla anılan İlich Ramirez Sanchez, Filistin Halkıyla Dayanışma Derneği'nin düzenlediği Ortadoğu Konferansı'na katılan Leyla Halid'i telefonla aradı.Ünlü 'İlk Filistinli kadın terörist (ona terörist derken bu kelimenin anlamını boşaltmak nasıl hoş bir duygu anlatamam!)' Leyla Halit, bir konferans vesilesiyle memleketimize geldiğinde Çakal Carlos onu telefonla aradı ve dergi bu görüşmeyi kaydedip yayınladı. Alınıp okuna...Bu arada dünyanın en ünlü teröristi 'Devrimci İslam' adında bir kitaba imza attı.Hiç sırası değilken (neye göre?) ve aslında tam da zamanında o kitaptan bazı alıntıları sizlerle paylaşmak istiyorum.'11 Eylül bir başlangıçtır'''11 Eylül'den çıkan ders, kendini yenilmez zanneden ve bir tür cezasız kalacağına emin olma kompleksi geliştirmiş bir sistemin yaralanabilirliğidir.'''B52'leri kullananlar, coğrafyayı değiştirenler, dağları, ovaları bombardımanla yok edenler, insan hakları adına basınç bombası -hani Vietnam ve Irak'ta kullanılan ve beş yüz metrelik bir alandaki tüm oksijeni tüketerek her şeyi yakan bombalar- kullananlar 'terörist' değil kuşkusuz... Sivil yerleşim bölgelerini, Hartum'da olduğu gibi ilaç fabrikalarını, Belgrad'daki gibi elçilikleri hedef almak, pilotsuz uçaklarla düğün alaylarını, Afganistan kasaba veya yollarındaki yolcuları katletmek terörizm değil. Zırhlılar, F16'lar ya da helikopterlerle Cenin'i, Gazze şeridini, Beytüllahim'i taş taş üstünde kalmayana kadar bombalayanlar, seyreltilmiş uranyumlu mermileriyle atmosfere ölümcül tozlar yayanlar 'terörist' değil elbette. Onların eylemleri yasal, neden oldukları ölümler meşru, geride bıraktıkları cesetler de 'demokratik'...'' ??'Amerika niçin kökensiz, imansız, kanunsuz, vatansız burjuvazinin işbirliğiyle yağmaladığı üçüncü dünya ülkelerinin zenginlikleriyle yetinemiyor? Delice McDonald's'laşan dünyanın bütün yan ürün ve pisliklerini, tüm iman ve ruhuyla reddeden halkları yönetme hakkını nereden buluyor?'' 'ABD halklara zorla demokrasi verebileceğini neye dayanarak düşünüyor?'' 'İnsanlara nasıl yaşamaları gerektiğini öğretmek için bazen onları öldürmek faydalı hatta gerekli olabiliyor. Bu konuda kimse ABD'nin eline su dökemez...'' 'Amerikalılar yüzlerce Usame öldürseler de kendi yaktıkları direniş ateşini söndürmeyi başaramazlar.'' 'Sadece bu bakış açısından bile ''terörizm'', modernlik girdabına henüz kapılmamış halklar ve toplulukların verebileceği tek cevap sanki. Tüketim toplumlarının dinamikleri tarafından henüz tamamen zehirlenmemiş ve körleştirilmemiş olanların hepsi için, bunun sistemin sessiz zulmune karşı çıkma yollarından biri olması doğaldır. Burada yüzüstü bırakılmış, sömürülmüş ve az gelişmiş 'güney'i kibirli ve tamahkar 'kuzey'le karşı karşıya getiren büyük çatışmanın, tesadüfi olamayan kaçınılmaz bir dış tezahürünü görmek de mümkündür.' 'Terörist eylem aracılığıyla, fakirler ve aşağılanmışlar seslerini duyurur, dünyaya varlıklarını hatırlatırlar. Ama dünya uyarı ateşini, haberdar edilmeyi, hatırlatmayı dikkate almayıp, aldırmazlık ve duyarsızlıkla kör olmuş şekilde yoluna devam ederse, oh olsun ona, kibirli kuleleri yıkılıverir!'' 'Bu şartlarda bize demokratik olma iddiasındaki modelinizi kabul ettirmeye çalışmanız, bize zorbalıkların en kötüsünü, topraklarından kovulan Filistin halkınınkine eşdeğer bir zorbalığı yaşatmanız demektir. Oysa toplumsal modelleriniz rekabete açık değil, totaliterler ve siz bunun farkında değilsiniz. İstemediğimiz bir hayat tarzını sınırsızca ihraç etmeye can atıyorsunuz; reddettiğimiz bir hayat tarzını.'''Şiddete başvurmak daima kötünün iyisi olarak kalır; savaş ancak tüm görüşmeler, politik ve diplomatik yollar tüketildiğinde gündeme gelir. Savaş iç sızlayarak yapılır çünkü o bir oyun değil zorunlu bir kötülüktür...'' 'Allah'ın sevgili kulunu, iyi mümini, ne sakalının uzunluğu ne türbanının rengi belirler. Beş vakit namaz kılmak, hacca gitmek, fitre ve zekat vermek iyidir tabii, gereklidir elbette, ama sadece 'insanın kalbinden geçenle' ilgilenen Allah'ın gözünde, yeterli değildir. Allah'ın sevgili kulu, gerçeğe aşık olandır, adalete susayandır ve bu seviyedeki ayırım sadece gerçek inanlarla diğerleri, dini bütün Müslümanlarla, Müslüman olmayanlar arasında değil; gerçek iman sahipleriyle, Allah'ı, gerçeği ve adaleti arayışları aracılığıyla sevenlerle bütün putlara satılmışlar arasında olacaktır ve bu da gerçek mümin görünümlü bir sürü iki yüzlü ve döneği baştan eler.''Çakal Carlos, yeni adıyla Salim Muhammed, Fransa'nın yüksek güvenlikli mapushanesindeki tek kişilik hücresinden dünyaya, gönüldaşlarına selam çakıyor....Bu içten selamı almayan bizden değil...
SERDAR AKİNAN
18.06.2009
AKŞAM

16 Şubat 2009 Pazartesi

161.sayfa 5. cümle / Markopaşa



Takip ettiğim blog yazarları arasında yeni bir moda var.
Şu anda okumakta olduğun kitap'ın; 161. sayfasının 5. cümlesini köşene yazıyorsun.
Herkes birilerini mimliyor sonra onlarda başkalarını ..
Bu böyle akıp gidiyor.
Beni kimse mimlemedi.
Bende kendi kendime yazayım dedim.
Kayıt düşmek amacıyla.

Elimde bitirmek üzere olduğum kitap.
"Markopaşa Yazıları ve Ötekiler".
Sabahattin Ali'nın köşe yazılarını içeren bir kitap.
Hikmet Altınkaynak tarafından hazırlanmış.
161.sayfa 5.cümle

"Biz bir fikir ortaya atmışız onlar bize cevap yerine, küfür savurmuşlar.."

Hımm..
Şanslıymışım, kendi içinde anlamı olan bir cümle denk geldi.
Merhum Paşa adlı 4 sayfalık gazetesindeki köşesinde yayınlamış Sabahattin Ali. 1 Kasım 1947 de yazdığı "Fikir ve Küfür" başlıklı yazısından.
Konu hakkında biraz ayrıntı vereyim ki, daha iyi fikir yürütebilelim.

2 Nisan 1948 de Sabahattin Ali yurtdışına kaçmak isterken bir cinayete kurban gidecektir.
Bugün bile hala tam aydınlatılamamış bir iş.
Sabahattin Ali neden yurtdışına Bulgaristan üstünden kaçmak istiyor?
Markopaşa, Malumpaşa, Merhumpaşa. Bu isimler nedir?
Markopaşa'yı çıkarırken ortağı kimdir?
***
Sabahattin Ali; Aziz Nesin, Mücap Nedim Ofluoğlu, Mustafa Uykusuz ile birlikte 4 sayfalık haftalık/aylık siyasi mizah gazetesi çıkarıyor.
İlk sayısı 25 Kasım 1946 da çıkan bu gazetenin ilk adı "Markopaşa".
Daha sonra ilerleyen zamanda bu gazetenin adı,kapatılma vb. nedenlerle Merhumpaşa, Malumpaşa ve Alibaba olarak değişecektir. Sabahattin Ali'nin öldürülmesinden sonra da yayınını sürdüren arkadaşları, Markopaşa ve Yedi Sekiz Hasan Paşa, Hür Markopaşa ve son olarak Medet adlarını kullanmışlar.
Markopaşa'nın ilk sayısında amacı şöyle açıklanır: "Maksadımız, sadece gülmek için gülmek değildir. Gülmek,düşünmek ve faydalı olmaktır."
ilk sayısı 25 Kasım 1946 da çıkan Markopaşa, 23 Nisan 1950 de ilk ve son sayısı Medet adı ile yayın hayatına son verdi.
57x82 cm boyutlarında 3.hamur kağıdın yarısının ikiye katlanmasıyla 4 sayfadan oluşan bu haftalık/aylık gazetenin, dönem koşullarına bağlı olarak baskı/dizgiside temiz değildi.*
"Markopaşa dizisi toplam 7 ad, 77 sayı, 8 sahip(çeşitli tarihlerde 15 kez değişerek), 10 yazı işleri müdürü(13 kez değişerek), 1'i teksir makinesi olmak üzere 9 matbaa (15 kez değişerek), 1'i posta kutusu olmak üzere 10 adres (12 kez değişerek) değiştirerek çıkmıştır. Medet'in ilk sayısını Markopaşa dizisinin son sayısı olarak düşündüğümüzde 3 yıl, 4 ay, 28 günlük süre 176 hafta etmektedir. Haftalık Markopaşa ve soyundan gelen gazeteler ancak 77 sayı çıkabilmiştir. Tam 99 hafta çıkamamıştır. İlk sahibi Sabahattin Ali öldürülmüştür. Bu gazeteler aleyhine 16 dava açılmış, Medet'in son sayısına göre, yazarları toplam olarak 8 yıl 2,5 ay ceza almışlardır (M. Saygur,a.g.e.s. 28 -29). **
Bu toprakların gurur duyduğu değerli çocuklarından Sabahattin Ali'ye.
Selamlar olsun.
Allah rahmet eylesin.
*183 a.g.e.
**185 a.g.e.

13 Şubat 2009 Cuma

FIRTINA


Önemli olduğunu düşündüğüm bir yazı.

11.02.2009

Dünya tam anlamıyla bir değişimin arifesinde...Obama'nın paketi işe yarayacak mı?
Bu kritik sorunun yanıtını yıl sonuna kadar göreceğiz...
Olumsuz hali Bretton Woods'un iflasıdır.Yani küresel düzen değişir.
Kaldı ki ben bu sürecin başladığına inananlardanım.Temel iktisat tezi nedir?
'Kaynaklar sınırlı, ihtiyaçlar sınırsızdır.'
Üretimin ve tüketimin geldiği boyut ortada.İnsanı, insanlığı ve yerküreyi mahvetme nokta sınagetirdi.Oysa bu tez gerçekte tam tersidir.
'Kaynaklar sınırsız, ihtiyaçlar sınırlıdır.'
Sosyologların ilkel kabileler üzerine yüzyıl başında yaptığı bir araştırmada insanların 'modern' insanlara nispetle çok daha az çalıştığı ispatlandı. Yılda bir ay...
İnsanın köleleştiği bir çağda yaşıyoruz... Bunca savaş, soykırım, açlık, adaletsizlik, kirlilik ve ahlaki çöküşlerin temel sebebi seçilen iktisadi yoldur.
Neo-liberalizmin vahşeti; silah tekelleri, ilaç ve gıda şebekelerinin küresel hegemonyası dünyayı ve insanlığı açmaza soktu.İnsan nerede?
Işıl ışıl bir dünya şeklinde sunulan bu fotoğraf karesinde neredesiniz?
Manevi dünyamız bir çölü andırıyor.
Ruhlarımız o çölde bir yudum su peşinde.
Ruhumuz ondan geldi ona dönecek.
Suskun bir izleyici gibi bekliyor.
Egomuz ise krallığını ilan etmiş...
Bu sahte alemin kölesi olmuş bir kral... Kör ve sağır.
Kalbimiz suskun ve yapayalnız.
Gönlümüzde bir farkındalık yaratarak çölü ummana çevirecek aşk nerede saklı?
Düşünün. Nasıl bir hayat döngüsü içindeyiz?
Hazlar içinde yüzen tek başına insanlar olduk.
Tüketen ve tükenen insanlar...
Her sabah yorgun argın yatağından kalkan, saatlerini tıkalı trafikte harcayan,
ne uğruna ne ürettiğini bilmeden manasızca koşturan,
anlam haritaları olmayan, sevgi yerine şüphe içinde yüzen yığınlar var etrafımda...
Mutsuz ve umutsuz ruhlar...Dünya dönüşüyor...
Bu coğrafya insanlığa binlerce yıl ne sundu?
Bu dönüşümün arifesinde, çözümün tepeden inmeci küresel iktisadi formüllerde değil, bireyden yükselen bir formülde yattığını anlamalıyız.
Evrene sığmayan ve bir insanın kalbine sığabilen tek şey nedir?
Her şey...Devleti yıkmanın yolu egomuzu yok etmekle mümkün.
Gücü aşkta saklı...Yani bireysel reddiyeyle başlayan bir pratik küresel bir zaferle nihayetlenir.Bir değişime ihtiyaç var.
Ve, olacak...Vitrindeki Müslümanlar bunu başaramaz.
Çünkü onlar vitrindeler.Vitrin kapitalizme ait bir semboldür.
İktidarı istediler. İktidar onları vitrine koydu...
Şebek oldular.Bunu başaracak mümindir.
Okuyan, dinleyen, paylaşan, dayanışan, anlaşan, anlayan mümin...

SERDAR AKİNAN

27 Ocak 2009 Salı

"güneş" ..hoşgeldin


İvan Konstantinoviç Ayvazovski


HOŞGELDİN

Hoş geldin!
Kesilmiş bir kol gibi
omuz başımızdaydı
boşluğun...
Hoş geldin!
Ayrılık uzun sürdü.
Özledik.
Gözledik...
Hoş geldin!
Biz
bıraktığın gibiyiz.
Ustalaştık biraz daha
taşı kırmakta,
dostu düşmandan
ayırmakta...
Hoş geldin!
Yerin hazır.
Hoş geldin!
Dinleyip diyecek çok.
Fakat uzun söze
vaktimiz yok.
Yürüyelim..."

Nazım Hikmet

15 Ocak 2009 Perşembe

GAZZE

Bu fotoğrafı yayınlasam mı yayınlamasam mı diye çok düşündüm.Ne zaman baksam
kendimden utandığım bir fotoğraf.
6 Ocak 2009 Gazze.
İsrail devletinin marifetleri.

Hala da kendimden utanıyorum ki ben bir şey yapamadım bu küçük çocuklar için.
Ama belki aklında hala acaba mı?? diye soru işareti olanlara kısa net bir cevap olur.
Amerikan / Avrupa tv'lerinde bu görüntü gösterilmez çünkü.

GAZZE


"Yazıyorum çünkü başka bir halta yaradığım yok"

Samuel Beckett


14 Ocak 2009 Çarşamba

GAZZE


Ne söylenebilinir ki; Gazze'deki durum için.
Bir adamın dediği gibi,
"Yazıyorum çünkü başka bir halta yaradığım yok" Samuel Beckett

12 Ocak 2009 Pazartesi

NO PASARAN




Karanlıkta Kar Yağıyor


Ne maveradan ses duymak,

ne satırların nescine koymak o "anlaşılmayan şeyi",

ne bir kuyumcu merakıyla işlemek kafiyeyi,

ne güzel laf, ne derin kelam...

Çok şükür

hepsinin

hepsinin üstündeyim bu akşam.


Bu akşam

bir sokak şarkıcısıyım hünersiz bir sesim var;

sana,

senin işitemeyeceğin bir şarkıyı söyleyen bir ses.


Karanlıkta kar yağıyor,

sen Madrid kapısındasın.

Karşında en güzel şeylerimizi

ümidi, hasreti, hürriyeti

ve çocukları öldüren bir ordu.

Kar yağıyor.

Ve belki bu akşam

ıslak ayakların üşüyordur.

Kar yağıyor,

ve ben şimdi düşünürken seni

şurana bir kurşun saplanabilir

ve artık bir daha

ne kar, ne rüzgar, ne gece...


Kar yağıyor

ve sen böyle "No pasaran" deyip

Madrid kapısına dikilmeden önce

herhalde vardın.

Kimdin, nerden geldin, ne yapardın?

Ne bileyim,

mesela;

Astorya kömür ocaklarından gelmiş olabilirsin.

Belki alnında kanlı bir sargı vardır ki

kuzeyde aldığın yarayı saklamaktadır.

Ve belki varoşlarda son kurşunu atan sendin

"Yunkers" motorları yakarken Bilbao'yu.

Veyahut herhangi bir

Konte Fernando Valaskerosi de Kortoba'nın çiftliğinde

ırgatlık etmişindir.

Belki "Plasa da Sol" da küçük bir dükkanın vardı,

renkli İspanyol yemişleri satardın.

Belki hiçbir hünerin yoktu, belki gayet güzeldi sesin.

Belki felsefe talebesi, belki hukuk fakültesindensin

ve parçalandı üniversite mahallesinde

bir İtalyan tankının tekerlekleri altında kitapların.

Belki dinsizsin,

belki boynunda bir sicim, bir küçük hac.

Kimsin, adın ne, tevellüdün kaç?

Yüzünü hiç görmedim ve görmeyeceğim.

Bilmiyorum

belki yüzün hatırlatır

Sibirya'da Kolçak'ı yenenleri

belki yüzünün bir tarafı biraz

bizim Dumlupınar'da yatana benziyordur

ve belki bir parça hatırlatıyorsun Robespiyer'i.

Yüzünü hiç görmedim ve görmeyeceğim,

adımı duymadın ve hiç duymayacaksın.

Aramızda denizler, dağlar,

benim kahrolası aczim

ve "Ademi Müdahale Komitesi" var.

Ben ne senin yanına gelebilir,

ne sana bir kasa kurşun,

bir sandık taze yumurta,

bir çift yün çorap gönderebilirim.

Halbuki biliyorum,

bu soğuk karlı havalarda

iki çıplak çocuk gibi üşümektedir

Madrid kapısını bekleyen ıslak ayakların.

Biliyorum,

ne kadar büyük, ne kadar güzel şey varsa,

insanoğulları daha ne kadar büyük

ne kadar güzel şey yaratacaklarsa,

yani o korkunç hasreti, daüssılası içimin

güzel gözlerindedir

Madrid kapısındaki nöbetçimin.

Ve ben ne yarın, ne dün, ne bu akşam

onu sevmekten başka bir şey yapamam.

25.12.1937

7 Ocak 2009 Çarşamba

ALÇAKLAR

Sol taraftaki resim; küçük bir kız çocuğunun.
Filistinde Gazzede, İsrail tarafından bombalanmış Birleşmiş Milletlere(BM) ait bir okulda. Tarih 6 Ocak 2009.
O küçük kız... hep küçük bir kız olarak kalacak.
O hep küçük bir melek olarak kalacak.
Ve siz hep alçak olarak kalacaksınız.
Siz ve size yardım edenler.

6 Ocak 2009 Salı

KIŞ 2009


Sanırım bu dünya hep iyinin ve kötünün mücadelesi halinde geçecek. Hep fırtınalar olucak, hep dalgalar kabaracak ama sonunda hak ve adelet üstün gelecek.
Resim:
Kırım doğumlu Ermeni kökenli Rus ressam
İvan Konstantinoviç Ayvazovski