12 Ocak 2009 Pazartesi

NO PASARAN




Karanlıkta Kar Yağıyor


Ne maveradan ses duymak,

ne satırların nescine koymak o "anlaşılmayan şeyi",

ne bir kuyumcu merakıyla işlemek kafiyeyi,

ne güzel laf, ne derin kelam...

Çok şükür

hepsinin

hepsinin üstündeyim bu akşam.


Bu akşam

bir sokak şarkıcısıyım hünersiz bir sesim var;

sana,

senin işitemeyeceğin bir şarkıyı söyleyen bir ses.


Karanlıkta kar yağıyor,

sen Madrid kapısındasın.

Karşında en güzel şeylerimizi

ümidi, hasreti, hürriyeti

ve çocukları öldüren bir ordu.

Kar yağıyor.

Ve belki bu akşam

ıslak ayakların üşüyordur.

Kar yağıyor,

ve ben şimdi düşünürken seni

şurana bir kurşun saplanabilir

ve artık bir daha

ne kar, ne rüzgar, ne gece...


Kar yağıyor

ve sen böyle "No pasaran" deyip

Madrid kapısına dikilmeden önce

herhalde vardın.

Kimdin, nerden geldin, ne yapardın?

Ne bileyim,

mesela;

Astorya kömür ocaklarından gelmiş olabilirsin.

Belki alnında kanlı bir sargı vardır ki

kuzeyde aldığın yarayı saklamaktadır.

Ve belki varoşlarda son kurşunu atan sendin

"Yunkers" motorları yakarken Bilbao'yu.

Veyahut herhangi bir

Konte Fernando Valaskerosi de Kortoba'nın çiftliğinde

ırgatlık etmişindir.

Belki "Plasa da Sol" da küçük bir dükkanın vardı,

renkli İspanyol yemişleri satardın.

Belki hiçbir hünerin yoktu, belki gayet güzeldi sesin.

Belki felsefe talebesi, belki hukuk fakültesindensin

ve parçalandı üniversite mahallesinde

bir İtalyan tankının tekerlekleri altında kitapların.

Belki dinsizsin,

belki boynunda bir sicim, bir küçük hac.

Kimsin, adın ne, tevellüdün kaç?

Yüzünü hiç görmedim ve görmeyeceğim.

Bilmiyorum

belki yüzün hatırlatır

Sibirya'da Kolçak'ı yenenleri

belki yüzünün bir tarafı biraz

bizim Dumlupınar'da yatana benziyordur

ve belki bir parça hatırlatıyorsun Robespiyer'i.

Yüzünü hiç görmedim ve görmeyeceğim,

adımı duymadın ve hiç duymayacaksın.

Aramızda denizler, dağlar,

benim kahrolası aczim

ve "Ademi Müdahale Komitesi" var.

Ben ne senin yanına gelebilir,

ne sana bir kasa kurşun,

bir sandık taze yumurta,

bir çift yün çorap gönderebilirim.

Halbuki biliyorum,

bu soğuk karlı havalarda

iki çıplak çocuk gibi üşümektedir

Madrid kapısını bekleyen ıslak ayakların.

Biliyorum,

ne kadar büyük, ne kadar güzel şey varsa,

insanoğulları daha ne kadar büyük

ne kadar güzel şey yaratacaklarsa,

yani o korkunç hasreti, daüssılası içimin

güzel gözlerindedir

Madrid kapısındaki nöbetçimin.

Ve ben ne yarın, ne dün, ne bu akşam

onu sevmekten başka bir şey yapamam.

25.12.1937

Hiç yorum yok: